dalgalı denizlerin koşucusu, insan!
hem boğuluyorsun, hem diriliyorsun
kızgın kayalara savruldukça büyüyorsun
balıklara, yengeçlere, midyelere dönüşüyorsun
benziyorsun yüzdükçe; su damlalarına
hem çoğalıyorsun, hem azalıyorsun
güneşin gölgesi düştükçe yüzüne
buharlaşmıyorsun, kavruluyorsun
dalgalı denizlerde, evrende, olduğun yerde
demek istiyorum ki aydınlanıyorsun
ölmek bilmiyorsun, yaşıyorsun
yani yüzmekten vazgeçmiyorsun
dalgalı denizlerde, evrende, olduğun yerde
-oldukça oluyorsun-
varlığına; gülümsüyorsun, üzülmüyorsun,
üzülüyorsun ve duyguların kadar çırpınabiliyorsun
çok sessiz, çok sesli, ıssız, kalabalık
ve engebeli bir diyarın yolcususun
yüzüyorsun, yüzüyorsun, yüzüyorsun
bir sonuca varmak istiyorsun
kendini bilmek için uğraşıyorsun
karaya çarpmaktan korkuyorsun.
dalgalı denizlerin koşucusu, insan!
yüreğin dalgalandıkça dalıyorsun;
düşlere, düşüncelere, kaderine
en önemlisi de yaşama
varoluşunun nedenini yaşatıyorsun
bakınıyorsun, bakınıyorsun, bakınıyorsun
gözlerinle evren evrimleşiyor
özün evrenle evlilik içerisinde
-bir penceredesin-
manzaralara adanıyorsun.
dalgalı denizlerin koşucusu, insan!
yüzeye varmak istemiyorsun
en derinlerin yolcususun
-ve bundan öldükçe hoşnutsun-
kimi zaman bir kitap gibi okunaklı
kimi zaman çözümsüz bir sorusun
-bayağılaşmak nedir bilmiyorsun-
ve bu yüzdende kusursuzsun
-yenileniyorsun-
dünyayı devleştiriyorsun.
dalgalı denizlerin koşucusu, insan!
derinlere dalmaya mecbursun
gerekirse ölmelisin bir anlam için
gerekirse yaşamalısın bir anlam için
anlamlı bir diyar için yaşlanmalısın.
Mert Altınsoy