İnsan ruhunun kasvetli bir koridora açılan pencereleri olduğu gibi, şefkat ve merhametin ışıklı koridorlarına açılan pencereleri de vardır. Basında yer alan haberler, insan doğasının karanlık tarafını temsil eden zalimlik, cinayet, hırsızlık, savaş gibi kötücül eylemleri daha fazla bildirir. Aslında insanların özünde, saldırganca duygulardan belki daha fazla olarak, fedakârlık ve diğerkâmlık yeteneği mevcuttur. Bunun için anlayış ve empatiye hayatlarımızda daha fazla yer ayırmamız gerekiyor.

 

 

Empati başka insanların acılarını, ıstırap ve sıkıntılarını anlayabilmek, hissedebilmek ve onları anlayıp hissettiğimizi onlara da duyurabilmek demek. “Başkasının acısı benim acımdır” diyebilen insanlar daha yardımsever ve diğerkâm olurlar. Ahlakın kökleri de empati duygusunda yatar; acı, tehlike ve yoksunluğun yarattığı muhtemel kurbanlara eşduyum gösterebilen insanlar, acıyı sadece kendi bölgelerinden değil insanlığın yanından yöresinden kovmak isterler.

 

 

Aliya İzzetbegoviç, Tarihe Tanıklığım adlı kitabında şöyle yazar: “Kurbana duyulan sempati, düşünme yetisinde bulunabilecek bir şey değildir; o ancak ruhta, yani ‘bu dünyaya ait olmayan’ bir ilkede bulunabilir… Ne denli yoğun olursa olsun hiçbir akıl yürütme, düşünme ve basiret, adalet ve hakikat uğruna feda edilmiş bir hayata ilişkin tek bir örneği bile açıklamaya, meşrulaştırmaya yetmez.” Bu sözler uzun zamandır zihnimi tırmalıyor. Hodbinliğin salgın boyutuna vardığı bir zamanda, başka insanların yararı için kendi çıkarlarını feda eden, doğruluk ve hakikat için, özgürlüğün ve adaletin türkülerini söyleyebilmek için kendilerini feda eden insanları nasıl açıklayacağız? Onları esinleyen şey nedir? Hangi psikolojik dürtü veya düzenek ‘bu çağın soyluları’nı diğerlerinden ayırıyor?

 

 

Yakın zamanlı bazı çalışmalar başka insanların iyiliğini düşünmenin insan doğasında var olduğunu gösteriyor. Diğerkâmlık, sıradan insanlığımızla onu aşan ‘meleksi’ tarafımızın arasında bir yerde, maneviyat ile bilimin birbiriyle kapıştığı bir alanda duruyor.

İnsan doğasına ilişkin karamsar görüşü inatla koruyanlar, diğerkâm kişinin evrendeki temel dürtü olan organizmanın kendi öz çıkarlarını kovalama ilkesine aykırı hareket etmediğini, cömert bir edim gibi görünen şeyin aslında size başkalarının yardım etmesini sağlamaya dönük bir hareket olduğunu dile getirirler. Şüpheciler der ki, başkalarına yardım ederiz çünkü etmezsek hissedeceğimiz utanç ve suçluluğu bu eylemle gidermek isteriz veya kendi kendimize daha fazla saygı duymak için, insanlar tarafından hayırsever ve iyi birisi olarak tanınmak için yardım ederiz.

Oysa kimsenin görmediği, göremeyeceği, görülse, övülmek bir kenara sert bir biçimde cezalandırılacak yardımlar vardır. İnsanlık bu kabil kahramanlık edimlerine savaş ve buhran zamanlarında tanıklık eder. Nazi soykırımından Yahudileri kurtaran insanlar üzerinde yapılan ruhbilimsel bir çalışma, kurtarıcıları fevkalade empatik kişiler olarak tanımlıyor. Bu insanlar başka varlıkların acı çektiğini görmek istemiyor ve hemen o acıyı dindirecek bir şeyler yapmaya soyunuyorlar. Başkasının çaresizlik ve keder içinde oluşu onlarda empati uyandırıyor, ‘başkalarının kederli olduğu bir dünyada ben mutlu olamam’ düşüncesi onları eyleme geçiriyor.

İnsan ruhunun kasvetli bir koridora açılan pencereleri olduğu gibi, şefkat ve merhametin ışıklı koridorlarına açılan pencereleri de vardır. Aslında insanların özünde, saldırganca duygulardan belki daha fazla olarak, fedakârlık ve diğerkâmlık yeteneği mevcuttur.

Yakın zamanlı bazı çalışmalar başka insanların iyiliğini düşünmenin insan doğasında var olduğunu bize gösteriyor. Diğerkâmlık, sıradan insanlığımızla onu aşan ‘meleksi’ tarafımızın arasında bir yerde, maneviyat ile bilimin birbiriyle kapıştığı bir alanda duruyor. Manevî disiplinler insanın ahlaken evrilebilir, mükemmele doğru gidebilir bir varlık olduğunu söylerken; bilim, insana diğer varlıkların arasında daha kutsal, daha özgül bir rol biçmiyor.

 

 

Çağımız narsisizm ile diğerkâmlığın savaşına tanıklık ediyor. Narsisistik düşünce içindeki grup ve kişiler, kendi gruplarının seçilmişliğine, üstünlüğüne ve dışarıda kalanların potansiyel düşmanlar olduğuna inanırken; diğerkâm oluşumlar, bütün insanların eşit ve değerli olduğuna inanıyor ve dışarıda kalanları potansiyel dost olarak algılıyor. Narsisist, ‘grubumuzun hak ve iddiaları öncelik taşır, grubumuzun dışında kalanların hayatları kolayca harcanabilir, ancak kendi grubumdaki insanlara yardım edersem daha iyi biri olurum’ derken, diğerkâm, ‘hiçbir grubun öncelikli bir iddiasının olamayacağını, bütün hayatların kutsal olduğunu ve grubun dışında kalanlara yardım etmenin kendisini daha iyi bir insan yapacağını’ düşünüyor. Şimdi siz kendinize sorun. Hangi taraftasınız?

 

Kaynak: Yavaşla, Kemal Sayar

zvr