İnsanoğlu her şeyi bozmuştur, bir tek bozamadığı şey ölümün kesinliğidir. Onu bozamayacağını fark ettiğinden ona meydan okumayı zevk arayışlarına dalarak değerlendirmek suretiyle mutlu olmak ister.
Halbuki mutluluğun değeri mutsuzluk yaşanmadan fark edilmez. Farz edelim ki, arzuladıklarımız pozitifle sonuçlandı. Ama mutlu olmak için her meşguliyetimizin sonrasında oluşan değişikliklerin bizi mutsuzluğa sürüklediğinin farkında mıyız? Sevdiğimizde ve sevildiğimizi düşündüğümüzde de aşkın varlığından acı çekiyoruz. Ya da sevgi verdiğimiz ama karşılık göremediğimizi, umursanmadığımızı düşündüğümüzden yine acı çekiyoruz, neden?
Yeni doğmuş bebekler üç ile dört yaşına gelene kadar sevimli ve çok mutludur. Çünkü psikolojileri henüz oturmadığından ne egoları ne de zihinleri vardır. Dolayısıyla korkuları kayıt yapmadıklarından mutlu yaşarlar. Yetişkinlik döneminin başlamasıyla birlikte mutsuzlukla tanışırlar. Mutluluklarını kaybettikçe mutsuzlukla yaşlanmaya başlarlar.
Ölümü kabullenemeyen ölümlü, ölüm korkusunu gölgelemek için egoyu yaratmış, o da mutsuz zihinleri. Zihin insan demektir. Mutsuz zihin de, her şeyi bilmekle övünen bir materyal haline dönüştükçe “ben asla yalan söylemem, bakın ben yaşıyorum, dün Paris’teydim, ben seviyorum, ben vicdan sahibiyim” gibi “ben”li sözcüklerle farklılığının fark edilmesini talep eder. Fark yarattığını dolayısıyla kıskanılacak bir pozisyonu olduğunun bilinmesini istedikçe tüm korkular egonun gölgesi haline gelir.
Böylesine güçsüz içe dönük ama dışardan fark edilmesini talep eden bir egonun denetiminde olsanız da gittikçe herkesle tartışan, yarışan hatta çatışan arzulama sıçramalarının tuzağına düşer; sizin gibi düşünmeyen veya arzuladıklarınızı elde etmenize engel olduğunu düşündüklerinize karşı şiddet unsuru bir varlık haline dönüşebilirsiniz. Ego tatmini ve ego titremesi olan heyecandan zevk almanıza imkan yaratan nedensellere bağımlılık yaşam süsü haline gelmiş, korkular gölgelenmiştir. Korkular olmasaydı ego da olmaz, zihin de tikel kalmaz, özgün zihinle bütünü oluşturur mutluluk sözcüğünün türetilmesi bile mümkün olmazdı.
O yüzden zihin egolar tarafından denetlendiğinden özgür değildir. Özgür olmadığından huzursuzdur. Ama özgür olduğunu sanırsar. Üstelik egoların efendiliğini kabullendiğinden dünyada da pek çok huzursuzluğun nedenidir.
Özgün zihinde ise, egolar süzgeçten geçerek filtre olduğundan düşünceler gözlemlenebilir konuma gelir. Gözlemleme oturdukça egolar metaforik olarak; SAMAN, DERİ, KABUK ve DIŞ DÜNYA olarak nitelendirilir.
Kaynak: EGO SEZGİSEL KAVRAYIŞ, ŞERİF İNAN
awesome